Bazı insanlar görürsünüz akademik alanda çok başarılıdır,
her hedefine kolayca ulaşır. Ortalamanın üzerinde akademik zekâya sahiplerdir.
Ama insan ilişkilerinde bir o kadar zayıflardır. Karşısındaki insanın
duygularını anlamakta, kendi hislerini ifade etmekte zorluk çekerler. Sosyal
yaşantıları akademik başarıları kadar iyi değildir. Çünkü duyguları tanıma veya
fark etme konusunda yetersizlerdir. Son yıllarda akademik zekânın yanı sıra
duygusal zekâ kavramı öne çıkmaktadır. Duygusal zekâ, kısaca, şöyle
tanımlanabilir: Başkalarının duygularını anlama, kendi duygularının farkına
varıp yönetebilme becerisi (Alegre, 2012).
Bir önceki
yazımda bahsetmiştim, insan gelişimi çevresel ve kalıtsal faktörlerin etkisinde
kalır. Zekâ da aynı şekilde etkilenir.
Bir insan doğuştan yüksek zekâ kapasitesine sahip olabilir. Eğer zekâyı geliştirecek
gerekli ortam bulamazsa sahip olabileceği zekânın çok altında bir seviyede
yaşamını sürdürebilir.
Duygusal ve akademik zekâ anne karnından
başlayarak gelişmeye, değişmeye başlar. Bu günkü yazımda ebeveynler olarak “Çocuğunuzun
duygusal zekâsını geliştirmek için neler yapabilirsiniz?” sorusuna yapılan bir
araştırmanın sonuçlarına dayanarak cevaplamaya çalışacağım.
Araştırma 155
anne ve 7 ile 12 yaş arasında olan 159 çocukla yapılmış. Annelere çocuklarıyla,
evde yaptıkları etkinliklerin çeşitlerini ve süresini cevaplamalarını sağlayan
sorular, çocuklara ise duygusal zekâlarını ölçen sorular sorulmuş. Sonuçlar
gösterdi ki annesiyle birlikte kaliteli zaman geçiren çocukların, kendi
duygularının daha çok farkında. Yani, ne kadar çok birlikte zaman, paylaşım,
iletişim içerisinde anne olursa bir o kadar çocuk duygularının farkında olup
kontrol etme becerisi yüksek oluyor. Bu, sebep sonuç ilişkisi gibi
algılanmasın, birbiriyle bağlantılı olduğu düşünülmesi daha uygun olur. Bu sonuç gösteriyor ki çocuğunuzla birlikte
oyun oynamak, onu dinlemek, zaman paylaşımı yapmak, yer paylaşımı yapmak
çocuğun duygusal zekâsına olumlu bir katkı sağlıyor.
Çocuğunuzla oyun
oynarken dikkat etmeniz gereken hususlara biraz girmek istiyorum. Bazı anne
babalar oyun sadece çocuğun işi olduğunu düşünüyor. Oyun çocuklar arasında oynanır.
Bence, hayır, bu doğru bir düşünce değil. Yetişkinler de çocuklarla birlikte
oyun oynayabilir ve iki farklı yaş grubu da aynı oyunu oynamaktan doğan haz,
eğlenceye kavuşabilir. Siz, çocuğunuzun verdiği doğal tepkilerden dolayı mutlu
olabilir, çocuğunuz ise oyundaki karakterlerin arkadaşlığını beğenip mutlu
olabilir. Mutluluk kaynaklarınız farklı olsa da ikiniz de eğlenebilirsiniz.
Öncelikle, çocuğunuzla oyun oynarken ona bir şeyler öğretmeyi hedeflemeyin.
Mesela, evcilik oynarken çocuğunuza “Gel birlikte eczaneye gidelim, orada
ilaçlar satılır, aşı yapılır.” Gibi açık açık bilgilendirici cümlelerden
kaçının, derim. Gizli ve çocuğun fark etmeyeceği şekilde hayatı öğretmek daha
güzel, keyifli olur. Bu yorumlarımdan bağımsız, ebeveynler her zaman sözel
yolla bir şeyler öğretmek zorunda değil. Yani, davranışlarınızı çocuklarınız gözlemliyor
ve sizden hayatı öğreniyorlar. Bunların yanı sıra oyun oynarken çocuğunuzun
konuşması, oyuna yön vermesi için zaman tanıyın. Bazı çocuklar elinde bir araba
ile hiç konuşmadan yanındaki çocukla saatlerce oynayabilir. Yetişkinler ile
oynarken de bu durum gerçekleşebilir. Yine, çocuğunuza onunla oyun oynarken
eğlendiğinizi hissettirmeniz çok önemli. Sizin mutlu olduğunuzu görünce oyuna
devam etmek isteyecektir. Son olarak, her gün eğer uygun değilseniz her hafta
onunla birlikte yazdığım ipuçlarını kullanarak çocuğunuzla zaman geçirmenizi
öneririm.
Şimdi ise çocuğunuzla birlikte verimli zaman geçirmenin
ona ne gibi katkıları var. Bunlardan bahsetmek istiyorum. İlk olarak, çocuğunuzun
en çok gördüğü kişi sizsiniz ve sosyal rolleriniz (baba olmak, öğretmen olmak
gibi) dışında günlük hayatta olaylara verdiğiniz tepkileri çocuğunuz görüyor ve
kaydediyor, kendi zihninde belli değişiklikler yaparak ileride lazım olduğunda
kullanmak üzere. Siz onunda zaman geçirdikçe sizi (annesini/ babasını) daha çok
tanıyacak, davranışlarınızı öğrenecek. Ve beğendiği davranışı hazmedecek, sizi
model alacak. İkinci olarak, onun tepkilerinin, davranışlarının çevresindeki
insanlarda nasıl bir izlenim bıraktığını sizin sayenizde görecek. Kabul
edilen/edilmeyen davranışının farkında olacak. Ve kendisini yönetmeyi,
duygularını yönetmeyi bu yolla öğrenecek.
Araştırmaya geri
dönersek, çocukları ile birlikte oyun oynayan kişiler aynı zamanda çocuklarıyla
birlikte ders çalışan aileler oluyormuş (Alegre, 2012). Çocuğun derslerine
yardım ettiği süre miktarı ile birlikte geçirilen oyun oynama süresi doğru
orantılıymış. Benim bu sonuçtan anladığım çocuğunun eğitimine değer veren
insanlar aynı zaman da oyunun da çocuğun gelişiminde bir o kadar değerli ve
önemli olduğunu düşünenlerdir. Birlikte ders çalışmanın çocuğun kendi
duygularının anlamını fark etmesi ve duygularını kabul etmesiyle pozitif bir
ilişki olduğu da bulunmuş (Alegre, 2012). Satır arasında, sinirli olmak, kızgın
olmak gibi duygular çocuklar tarafından sahip olunmaması gereken hisler olarak
algılanıyor. Hâlbuki her duygu hissedilebilir, her duygu kabul edilebilir
anlayışı çocuklara kazandırılmalıdır. Birlikte
okul derslerine çalışmanın yanı sıra anne/babası ile birlikte kitap okuyan,
birlikte kütüphaneye giden çocukların duygusal zekâsı daha yüksek çıkmış.
Tavsiye olarak söyleyebileceğim şey; çocuğunuzla birlikte eğitim alanın da
zaman geçirin. Söylemeye gerek yok belki ama sizin desteğiniz, katkınız onun
akademik zekâsına ve başarısına da direk etki edecektir.
Son olarak
araştırmada hangi tür etkileşimin çocuğun duygusal zekâ seviyesi ile bağlantılı
olmadığından bahsetmek istiyorum. Çocuğunuzun günlük ihtiyaçlarını giderdiğiniz
süre ile duygusal zekâ ile bir bağlantı olmadığı bulunmuş (Alegre, 2012).
Günlük ihtiyaçlar; onu uykuya yatırma süresi, yemek yedirme, yıkama vb.
etkinlikleri kapsıyor. Çocuğunun uygun davranışı göstermediğini düşünen Türk
aileleri genelde şu tarz cümleleri kullanır: yemedim yedirdim, giymedim
giydirdim, bu çocuk niye böyle oldu. Demek ki bunlar çocuğun duygusal zekâsı
ile ilişkili değilmiş. Bu sonucun yanında, çocuğunuz ile birlikte televizyon
izlediğiniz süre ile çocuğunuzun stres yönetimi becerisi ile olumsuz bir ilişki
varmış (Alegre, 2012). Evet, TV izlerken aynı odada aynı filme bakıyorsunuz ama
aranızda hiçbir etkileşim yok. Artan bu iletişimsizlik duygusal zekâlarına etki
etmemenin yanında stres yönetimi becerileri ile olumsuz bir ilişki
içerisindeymiş. Sonuç olarak, aileler olarak yapmanız gereken şey;
olabildiğince televizyon karşısında az zaman geçirmektir.
Kaliteli zaman
konulu yazımı burada sonlandırıyorum. Umarım beklentilerini karşılayan bir
yazıdır. Yorumlarınız, eleştirilerinizi bekliyorum. İyi günler yaşamanız
umuduyla J.
Kaynakça
Alegre, A. (2012). The
relation between the time mothers and children spent together and the children’s trait emotional intelligence. Child Youth Care
Forum , 41,493–508.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder