14 Mart 2015 Cumartesi

KALİTELİ ZAMAN


Bazı insanlar görürsünüz akademik alanda çok başarılıdır, her hedefine kolayca ulaşır. Ortalamanın üzerinde akademik zekâya sahiplerdir. Ama insan ilişkilerinde bir o kadar zayıflardır. Karşısındaki insanın duygularını anlamakta, kendi hislerini ifade etmekte zorluk çekerler. Sosyal yaşantıları akademik başarıları kadar iyi değildir. Çünkü duyguları tanıma veya fark etme konusunda yetersizlerdir. Son yıllarda akademik zekânın yanı sıra duygusal zekâ kavramı öne çıkmaktadır. Duygusal zekâ, kısaca, şöyle tanımlanabilir: Başkalarının duygularını anlama, kendi duygularının farkına varıp yönetebilme becerisi (Alegre, 2012).

   Bir önceki yazımda bahsetmiştim, insan gelişimi çevresel ve kalıtsal faktörlerin etkisinde kalır. Zekâ da aynı şekilde etkilenir.  Bir insan doğuştan yüksek zekâ kapasitesine sahip olabilir. Eğer zekâyı geliştirecek gerekli ortam bulamazsa sahip olabileceği zekânın çok altında bir seviyede yaşamını sürdürebilir.

    Duygusal ve akademik zekâ anne karnından başlayarak gelişmeye, değişmeye başlar. Bu günkü yazımda ebeveynler olarak “Çocuğunuzun duygusal zekâsını geliştirmek için neler yapabilirsiniz?” sorusuna yapılan bir araştırmanın sonuçlarına dayanarak cevaplamaya çalışacağım.

   Araştırma 155 anne ve 7 ile 12 yaş arasında olan 159 çocukla yapılmış. Annelere çocuklarıyla, evde yaptıkları etkinliklerin çeşitlerini ve süresini cevaplamalarını sağlayan sorular, çocuklara ise duygusal zekâlarını ölçen sorular sorulmuş. Sonuçlar gösterdi ki annesiyle birlikte kaliteli zaman geçiren çocukların, kendi duygularının daha çok farkında. Yani, ne kadar çok birlikte zaman, paylaşım, iletişim içerisinde anne olursa bir o kadar çocuk duygularının farkında olup kontrol etme becerisi yüksek oluyor. Bu, sebep sonuç ilişkisi gibi algılanmasın, birbiriyle bağlantılı olduğu düşünülmesi daha uygun olur.  Bu sonuç gösteriyor ki çocuğunuzla birlikte oyun oynamak, onu dinlemek, zaman paylaşımı yapmak, yer paylaşımı yapmak çocuğun duygusal zekâsına olumlu bir katkı sağlıyor.

   Çocuğunuzla oyun oynarken dikkat etmeniz gereken hususlara biraz girmek istiyorum. Bazı anne babalar oyun sadece çocuğun işi olduğunu düşünüyor. Oyun çocuklar arasında oynanır. Bence, hayır, bu doğru bir düşünce değil. Yetişkinler de çocuklarla birlikte oyun oynayabilir ve iki farklı yaş grubu da aynı oyunu oynamaktan doğan haz, eğlenceye kavuşabilir. Siz, çocuğunuzun verdiği doğal tepkilerden dolayı mutlu olabilir, çocuğunuz ise oyundaki karakterlerin arkadaşlığını beğenip mutlu olabilir. Mutluluk kaynaklarınız farklı olsa da ikiniz de eğlenebilirsiniz. Öncelikle, çocuğunuzla oyun oynarken ona bir şeyler öğretmeyi hedeflemeyin. Mesela, evcilik oynarken çocuğunuza “Gel birlikte eczaneye gidelim, orada ilaçlar satılır, aşı yapılır.” Gibi açık açık bilgilendirici cümlelerden kaçının, derim. Gizli ve çocuğun fark etmeyeceği şekilde hayatı öğretmek daha güzel, keyifli olur. Bu yorumlarımdan bağımsız, ebeveynler her zaman sözel yolla bir şeyler öğretmek zorunda değil. Yani, davranışlarınızı çocuklarınız gözlemliyor ve sizden hayatı öğreniyorlar. Bunların yanı sıra oyun oynarken çocuğunuzun konuşması, oyuna yön vermesi için zaman tanıyın. Bazı çocuklar elinde bir araba ile hiç konuşmadan yanındaki çocukla saatlerce oynayabilir. Yetişkinler ile oynarken de bu durum gerçekleşebilir. Yine, çocuğunuza onunla oyun oynarken eğlendiğinizi hissettirmeniz çok önemli. Sizin mutlu olduğunuzu görünce oyuna devam etmek isteyecektir. Son olarak, her gün eğer uygun değilseniz her hafta onunla birlikte yazdığım ipuçlarını kullanarak çocuğunuzla zaman geçirmenizi öneririm.

Şimdi ise çocuğunuzla birlikte verimli zaman geçirmenin ona ne gibi katkıları var. Bunlardan bahsetmek istiyorum. İlk olarak, çocuğunuzun en çok gördüğü kişi sizsiniz ve sosyal rolleriniz (baba olmak, öğretmen olmak gibi) dışında günlük hayatta olaylara verdiğiniz tepkileri çocuğunuz görüyor ve kaydediyor, kendi zihninde belli değişiklikler yaparak ileride lazım olduğunda kullanmak üzere. Siz onunda zaman geçirdikçe sizi (annesini/ babasını) daha çok tanıyacak, davranışlarınızı öğrenecek. Ve beğendiği davranışı hazmedecek, sizi model alacak. İkinci olarak, onun tepkilerinin, davranışlarının çevresindeki insanlarda nasıl bir izlenim bıraktığını sizin sayenizde görecek. Kabul edilen/edilmeyen davranışının farkında olacak. Ve kendisini yönetmeyi, duygularını yönetmeyi bu yolla öğrenecek.

   Araştırmaya geri dönersek, çocukları ile birlikte oyun oynayan kişiler aynı zamanda çocuklarıyla birlikte ders çalışan aileler oluyormuş (Alegre, 2012). Çocuğun derslerine yardım ettiği süre miktarı ile birlikte geçirilen oyun oynama süresi doğru orantılıymış. Benim bu sonuçtan anladığım çocuğunun eğitimine değer veren insanlar aynı zaman da oyunun da çocuğun gelişiminde bir o kadar değerli ve önemli olduğunu düşünenlerdir. Birlikte ders çalışmanın çocuğun kendi duygularının anlamını fark etmesi ve duygularını kabul etmesiyle pozitif bir ilişki olduğu da bulunmuş (Alegre, 2012). Satır arasında, sinirli olmak, kızgın olmak gibi duygular çocuklar tarafından sahip olunmaması gereken hisler olarak algılanıyor. Hâlbuki her duygu hissedilebilir, her duygu kabul edilebilir anlayışı çocuklara kazandırılmalıdır.  Birlikte okul derslerine çalışmanın yanı sıra anne/babası ile birlikte kitap okuyan, birlikte kütüphaneye giden çocukların duygusal zekâsı daha yüksek çıkmış. Tavsiye olarak söyleyebileceğim şey; çocuğunuzla birlikte eğitim alanın da zaman geçirin. Söylemeye gerek yok belki ama sizin desteğiniz, katkınız onun akademik zekâsına ve başarısına da direk etki edecektir.

  Son olarak araştırmada hangi tür etkileşimin çocuğun duygusal zekâ seviyesi ile bağlantılı olmadığından bahsetmek istiyorum. Çocuğunuzun günlük ihtiyaçlarını giderdiğiniz süre ile duygusal zekâ ile bir bağlantı olmadığı bulunmuş (Alegre, 2012). Günlük ihtiyaçlar; onu uykuya yatırma süresi, yemek yedirme, yıkama vb. etkinlikleri kapsıyor. Çocuğunun uygun davranışı göstermediğini düşünen Türk aileleri genelde şu tarz cümleleri kullanır: yemedim yedirdim, giymedim giydirdim, bu çocuk niye böyle oldu. Demek ki bunlar çocuğun duygusal zekâsı ile ilişkili değilmiş. Bu sonucun yanında, çocuğunuz ile birlikte televizyon izlediğiniz süre ile çocuğunuzun stres yönetimi becerisi ile olumsuz bir ilişki varmış (Alegre, 2012). Evet, TV izlerken aynı odada aynı filme bakıyorsunuz ama aranızda hiçbir etkileşim yok. Artan bu iletişimsizlik duygusal zekâlarına etki etmemenin yanında stres yönetimi becerileri ile olumsuz bir ilişki içerisindeymiş. Sonuç olarak, aileler olarak yapmanız gereken şey; olabildiğince televizyon karşısında az zaman geçirmektir.

   Kaliteli zaman konulu yazımı burada sonlandırıyorum. Umarım beklentilerini karşılayan bir yazıdır. Yorumlarınız, eleştirilerinizi bekliyorum. İyi günler yaşamanız umuduyla J.

 

Kaynakça

Alegre, A. (2012). The relation between the time mothers and children spent together and the    children’s trait emotional intelligence. Child Youth Care Forum , 41,493–508.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder